Nis
6th

Faili Meçhul Kıyak!

Posted by TamamenAlintidir

Fikir atölyesinin kurucusu, blog yazarlarının en önde gelen isimlerinden Tunç Kılınç’tan mükemmel bir öncü hareket daha.. F.M.K.

F.M.K. hareketi kendi içerisinde bir çok öğeyi birlikte barındırmasının yanısıra, son yıllarda unutmaya başladığımız bir çok duygumuzu da harekete geçiriyor. İyilik yap, iyilik bul sözünün bundan daha güzel bir anlatımı olamazdı herhalde. Neyse lafı fazla uzatmadan sevgili Tunç’un yazısıyla ve internette kasırga gibi esen, gazetelere, köşe yazarlarına, TV show programlarına konu olan F.M.K. hareketi yazısıyla sizleri başbaşa bırakıyorum.

Tunç Kılınç diyor ki;

Hadi bir oyun oynayalım :)

Adı da “Faili Meçhul Kıyak” olsun. Veya “FMK Hareketi!”

Ufak şeylerle insanları mutlu ederek mutlu olmak… Hem de anonim biri olarak!

Tanımadığımız birilerine ufak bir iyilik yapıyoruz ve o kişi bunu kimin yaptığını bilmiyor. Çıkar düşünmeksizin kıyak yapmak ve o kişinin mutlu olmasını sağlamaktan söz ediyorum. (daha fazla…)

Mar
26th

Çocukluk Oyunlarımız – 1

Posted by Ferikel
Kimi zaman dost sohbetlerimizde kimi zaman bilgisayar başında ki çocukları gördüğümüzde, kendi çocukluğumuzda oynadığımız oyunlara aklımız takılıp kalıyor. Biraz hasretle, biraz da bu oyunların yok oluşlarına sitemle anıyoruz eski zaman oyunlarımızı.

Aslında bu zamanın çocuklarının, bu oyunları terk etmesinin sebebi teknolojik gelişmeler gibi gözükmektedir. Bugünün bilgisayar ve elektronik devrinin çocuklarına, 4 bilyadan yapılmış tahta bir arabaya yokuş aşağı kayarak binmeyip de, bilgisayarlarında Formula1 araçlarını tozu toprağa katarak kullandıkları için pek de kızmamak lazım… 

Aslında sitemimiz çocuklara değil de, bizde neden yoktu bu oyuncaklar kıskançlığına mı? Yoksa gerçekten bizim eski oyunlarımızın daha eğlenceli olup da şimdi onların yok olmasına mı? Bunun cevabı herkes için farklı olabilir ama bu cevabı, elinde böylesine teknolojik oyunlar olmayan bizler verince sanki tek taraflı bir yakarışmış gibi de geliyor bana. Şimdiki çocuklara da sormadan, onlara o oyunların imkânını sağlamadan biz yanıtlıyoruz kendi sorumuzu. Tabiî ki bizimkiler daha güzeldi diye.

Belki de, kendi çocukluk oyunlarımızla hissettiğimiz mutluluğumuz aslında daha fazlası elimizde olmadığı için, onlarla mutlu olma/olmaya çalışma çabasından mı ibaretti? Kimbilir!!!
Neyse lafı fazla uzatmadan, çocukluk oyunlarımızın bazılarından sizlere nostalji yaşatmak çocuklarımıza da o günleri anlatabilmek adına biraz-biraz sizlere bahsetmek istiyorum.
Aklıma gelenleri yine aklıma gelen kurallarıyla, anılarıyla yazmaya çalışacağım. Sizlerden ricam sizlerinde kendi mahallenizde oynadığınız çocukluk oyunlarınızı bizlerle paylaşmanızdır. Kurallara gerek yok anınız da olsa olur, özleminiz de olsa olur…

Misket, Plastik Telli Arabalarımız, Gazoz Kapaklarımız, Saklambaç Kuka oyunlarımız, Köşe Kapmaca, Mendil Kapmaca oyunlarımızı birlikte hatırlayalım mı?  (daha fazla…)

Eyl
15th

Can Dündar’dan “Kadın Olmak”

Posted by TamamenAlintidir

Bugün mail adresime gelen ve okuduğumda içimde başka başka ifadeler doğuran Can Dündar’ın “Kadın Olmak” adlı bu muhteşem yazısını sizlerle paylaşmak istiyorum.

Kadın Olmak!…  Bir kadın çocuktur aslında… Çocuk gibi davranmayı sever. Erkeğin kendisine bir çocuğa gösterdiği şefkati göstermesini ister.Bir çocuğu okşar gibi incitmekten korkarak sevmeli erkek kadını… Ama hiç bir kadın çocuk muamelesi görmek istemez. Söylediği şeyler çocukça da olsa dinlenilmesini, dikkate alınmasını ister.Yani bir kadının çocukluk yapmasına izin vereceksiniz; ama asla onu bir çocuk olarak görmeyeceksiniz..  (daha fazla…)

Tem
4th

Annemin Anlattıkları…

Posted by

Annem’e bir gün bu hayat çok zor çekilecek yanı yok derken hiddetlenerek beni susturup anlatmaya başladı onu hiç böyle görmemiştim:

“Denizli’nin Buldan kazasında doğdum oyuncağım dokuma tezgâhları oldu. Ellerim ve ayaklarım küçük geldiğinden bir hayli zorlanarak tezgâhta çalışırdım. Bizim annelerimiz savaş gördüğünden zorluklar ve yokluklar içerisinde büyüyorduk. Bundan dolayı çoluk çocuk herkes dokuma dokurduk şikâyet bilmeden, of çekilmeden. Genç kız olmaya başlamıştım ki annem bütün işleri bana bıraktı. Öyle ay gazı açayım hemen yansın, yemek yapayım marketten ekmek alayım, bulaşıkları çamaşırları makineye atayım, yok nerdeee öyle teknoloji… Sabah ezanından önce kalkar, odun ateşiyle ocağı yakar, hamur yoğurup yufkadan ekmek yapar, küllü suyla bulaşıkları yıkardım. O zaman ki tencereler bakır ve kalaylı şimdiki gibi çelik değil. Tencerelerin altları isli olmayacak tertemiz olacak bütün gücümle odun külünü döküp ovardım.  Güzel yıkayamazsam annem  (daha fazla…)

Haz
1st

“Köşe Nine”

Posted by

Mega Kentlerde yaşamanın zorluklarını yetişkin insalar olarak hepimiz çok iyi biliyoruz. Bunları yazmaya kalksam sonunu getiremem zaten niyetimde bu değil. Benim anlatmaya çalışacagım -tabi başarabilirsem- komşuluk ve mahalle ilişiklerimiz. Aynı sitelerde, aynı apartmanlarda oturmamız tabiki herkesi çok iyi tanıyacağımız anlamına gelmiyor. En azından yakın cevrelerde oturanların konuşmaya zamanları yoksa bile tebessümle bile olsa merhabalaşmaları gerekmiyormu? Aynı mekânları paylaşıyorsak aynı kapılardan girip çıkıyorsak “iyi günler” ya da “iyi akşamlar” demek çok mu zor… Kapı komşumuz veya yan komşumuz üst ve diger tanıdıgımız, bildigimiz mahalledeki komşularımız, hastalanınca ziyarete gidip, giderkende bir tas sıcacık çorba veya sıcak bir yemek göturmemiz, hatırlarını sormamız hoş olmaz mı?  Çocukluğumu hatırlıyorum da annemin ve mahallemizdeki komşularımızın ilişkileri o kadar samimiydi ki. Zannedersiniz herkes birbiriyle akraba. Hatta öyle yetiştirildik ki komşu kızı herkesin namusu olur hiç bir delikanlı yan gözle bakmaz, bakanıda af etmezlerdi. Ben İzmir’ de büyüdüm ege insanı sıcakkanlı, misafir perver, dost canlısıdır.  (daha fazla…)

Nis
30th

Benim Adım Kaynana

Posted by

ANNELİK bir kadının bedeninde başlar… Sonra ruhunu sarar, duyguları yoğunlaşır, hassaslaşır. Çünkü içinde bir can taşıyordur artık. Cinsiyetini  hiç düşünmeden sevgiyle büyütür her anne gibi canını vücudunda. ANA bir çınardır evladı için köklerini sıkı sıkı sarar toprağa, güçlü olmak adına. Tüm fedakârlığa hazırdır gerekirse ölümü bile göze alır dünyaya getireceği yavrusu uğruna. Mutludur çünkü anne olacaktır. Vaktin geldiği zamandır, kendi annesinin kıymetini bileceği andır, aynı zamanda. Sancılar içinde kıvranırken asla çekilmez denen acılar SEVGİ uğruna çekilir.Hani büyüklerimiz derler ya “anne olmadan ananın kıymeti bilinmez “diye işte kendisi de şimdi tam o duygudadır. Ama ne zaman ki çocuğunu kucağına alır her şeyi unutur; çektiği acıları, zorlukları. (daha fazla…)

Şub
25th

“Gelecekte Neler Olacak?”

Posted by TamamenAlintidir

Tunç Kılınç’ın Fikir Atolyesinde ki en son yazısını sizlerle paylaşmak istedim. Yazının yorum kısmına da fikir atolyesinde ki kendi yorumumu ekledim. Sizlerden de fikirlerinizi bekliyorum. Şimdi sizi Tunç Kılınç ile başbaşa bırakıyorum.

*****************************

Bilsek mi keşke? Yoksa şimdiki gibi bilmemek mi daha iyi?

Hangisi daha iyi bilmiyorum ama hayal etmek benimkisi. Falcılık değil de, öngörümüzü kullansak.

15-20 sene gibi kısa dönemde ortalama yaşam süresinin artacağı, gelişmiş ülkelerin nüfusunun azalmaya devam edeceği, A.B.D.’den sonra Çin ve Hindistan’ın dünyanın en büyük güçleri olacağı, Japonlar’ın düşüşe geçeceği, genç nüfusu ile Türkiye’nin en büyük ilk 15 ekonomiden biri olacağı gibi varsayımların ötesinde bir şeyler…  (daha fazla…)

Oca
17th

Çocukluk Oyunlarımız -2

Posted by Ferikel

Çocukluk oyunlarımız konulu yazımız 2. bölümüyle devam ediyor…

 

Bilyeli arabalarımız vardı. Özellikle yaz tatili dönemlerinde en favori oyuncağımızdı bilyeli arabalar ancak yapımı biraz masraflı olduğu için!! her çocuk da bulunmazdı yani günümüzün akülü arabaları gibi… Bilyeli Rulman ve uygun tahtaları bulmak kolay değildi o günün imkanlarında. İlk önce oturağı yapılırdı ve bu oturak uzunca devam eden gövdenin üzerine çakılırdı. Arka bilyeler sabit ayaklara takılmasına rağmen ön ayak sağa ve sola dönüşe imkan vermesi için hareketli yapılırdı. Öndeki bilyaları tutan ağaç çok sağlam olmalıydı tam ortasından tek bir çiviyle gövdeye çakılırdı. Bu ön aksanın kenarlarına ayaklarımızı koyar ve sağa sola dönüş manevralarını daha kolayca yapardık. Bir de çok sağlam bir ip olurdu elimizde bu ipi de yine ayaklarımızı koyduğumuz ön takımlara bağlardık ve yokuş aşağı kayardık. Attığımız taklalar sonrası her tarafımız yara bere olmasına rağmen kırılan bilyeli arabamızı tamir etmek bizim için daha büyük öncelikti :) Ne yazık ki internette resmi olmadığı için sizlere sadece bilyeli rulman resmini sunabiliyorum :(    “Hehh buldum sonunda ekliyorum.” (daha fazla…)

Eyl
11th

İstanbul’da ne yapıyoru(z)m…?

Posted by Ferikel

Aldıklarıyla verdikleriyle İstanbul? Son günlerde bu soruyu o kadar çok sormaya başladım ki kendime…İstanbul’da ne yapıyorum? Benden aldıklarına karşılık, bana (aileme), hayatıma verdiklerin ne? Artık tüm dost sohbetlerimizde konu dönüp dolaşıp, İstanbul’un sıkıntılarına, bize verdiği yorgunluğa, içinde harcadığı yaşamlarımıza geliyor. Sahiden ne yapıyoruz İstanbul’da? İstanbul neden bizim için bu kadar vazgeçilmez? Bize verdikleri gerçekten bu kadar çok mu fazla? Bu konuya kendi yaşam açımdan baktığım için pek tabi hepiniz için burada yazacaklarım geçerli olmayabilir. Ama bunlar çevremde konuştuğum insanların belki de %90’nının dertleri ve söylemleri olduğundan da aşağıdaki yazımda geçen BİZ ve BEN kelimeleri etrafımdaki %90’nı ve beni temsil etsin bu yazımda… (daha fazla…)

Eyl
4th

Bu yaşanmış bir aşk hikayesidir.

Posted by

İşte büyük aşk bu cümle ile başladı…

“-Kardeşim, Kadir İstanbul’a gelmiş, Bakırköy’e gidelim uzun zamandır görüşemiyoruz hem eski günlerden bahsederiz, hem de bizim içinde bir değişiklik olur.”

İnanıyorum ki hiç kimse bu yazdıklarıma bir anlam verememiştir.

Tabiî ki bir kişi hariç. :)

“Büyük aşklar bazen büyük raslantılarla başlar. Nasıl mı?” (daha fazla…)

Eyl
3rd

İnovasyon mu? Fazlası Bizde Var, Sen N’olur Yeni Fikir Getirme!

Posted by TamamenAlintidir

Bu yazı Tunç Kılınç’ın sitesinden alınmıştır…

Hemen her sektörde rekabetin hızlandığı bu dönemin adı artık inovasyon dönemi… Yani yenilikçi düşüncenin ürettiği; hayatımızı kolaylaştırmanın ötesinde zenginleştiren, yüzümüzde bir gülümseme bırakan, bizi eğlendirirken düşündüren, çevremize anlatmaya değer bulacağımız, keyifli deneyimler yaşatan markaların öne çıktığı/daha da fazla çıkacağı bir dönem. Bunu sözde söyledikleri [bakın bir çok şirketin vizyon/misyon iddialarında benzer laflar bulacaksınız!] halde içselleştirebilen, daha doğrusu çalışanlarının yüreğinde hissetmesini sağlayabilen firma sayısı ise çok az… Sadece Türkiye’de değil, gelişmiş ülkelerde bile… (daha fazla…)

Eyl
2nd

Sizleri 2 kahramanla tanıştırmak istiyorum.

Posted by TamamenAlintidir

Sevgili Tunç Kılınç’ın fikir atölyesinde bizlerle tanıştırdığı, Barış Sözen ve Ümit Dilli arkadaşlarımızın neler yaptığını öğrenmek ister misiniz? Onları canı gönülden çabaları için, yürekleri için ve prensiplerini para karşılığında satmadıkları için ayakta alkışlıyorum…. “İki memur çocuğu, Barış Sözen ve Ümit Dilli, üniversite hazırlık kurslarına giderken çektikleri maddi sıkıntılara adeta isyan ederek kurdukları bir sanal ÖSS hazırlık dershanesi vardı.  www.dersizle.com  

Hem de ücretsiz…    Logoları gibi, “Dershane Sanal Başarı Gerçek… (daha fazla…)

Ağu
17th

The Secret hakkında

Posted by TamamenAlintidir

Şu herkesin elinden dilinden düşürmediği meşhur! çekim yasasını anlatan kitap (The Secret) hakkında görüş belirtme niyetim hiç yoktu. Ta ki bunların kendi kendilerine ‘öğretmen’ dedikleri, hem kitap hem dvd filmlerinde bolca referans gösterdikleri David Schirmer adlı (sözde) üstadin ortaya çıkan sahtekarlığını okuyana kadar… Bu Avusturalyalı ağbi bir yatırım uzmanı ve eğitmeni, bir konuşmacı, bir yazar… Yıllık geliri 1.5 milyon doların üzerinde.

Önce onun The Secret’da yer alan şu muhteşem sözüne bir bakalım : http://www.fikiratolyesi.com/index.php/2007/08/15/the-secret-iste-yeter-ki

Ağu
14th

“Su” Sadık Dostumuz

Posted by

 

“SU” SADIK… İnsanların su gereksinimi ile mevcut su kaynakları arasındaki uçurum dünyanın pek çok yerinde gittikçe büyümektedir. Yeraltı su düzeylerinin inanılmayacak derecede hızlı düşüşü, suların akıl almaz derecede kirletilmesi, birçok akarsuyun denize ulaşmadan kaybolup gitmesi, sanayide ve tarımda su kullanımının son derece artması, bu uçurumun başlıca nedenleridir. Bütün bunların sonucunda su kaynakları için rekabet, uluslararası düzeyde güncel hale gelmiştir. Bu nedenle bir zamanların BM Genel Sekreteri Boutros GALİ, “ Geleceğin savaşları politik nedenlerden değil, su için çıkacaktır” demiştir. Su, yalnız son zamanlarda değil, çok eski tarihlerden beri en değerli doğal kaynaklardan biri olarak kabul edilmektedir. Örnekler: (daha fazla…)