Aslında bu zamanın çocuklarının, bu oyunları terk etmesinin sebebi teknolojik gelişmeler gibi gözükmektedir. Bugünün bilgisayar ve elektronik devrinin çocuklarına, 4 bilyadan yapılmış tahta bir arabaya yokuş aşağı kayarak binmeyip de, bilgisayarlarında Formula1 araçlarını tozu toprağa katarak kullandıkları için pek de kızmamak lazım…
Aslında sitemimiz çocuklara değil de, bizde neden yoktu bu oyuncaklar kıskançlığına mı? Yoksa gerçekten bizim eski oyunlarımızın daha eğlenceli olup da şimdi onların yok olmasına mı? Bunun cevabı herkes için farklı olabilir ama bu cevabı, elinde böylesine teknolojik oyunlar olmayan bizler verince sanki tek taraflı bir yakarışmış gibi de geliyor bana. Şimdiki çocuklara da sormadan, onlara o oyunların imkânını sağlamadan biz yanıtlıyoruz kendi sorumuzu. Tabiî ki bizimkiler daha güzeldi diye.
Misket, Plastik Telli Arabalarımız, Gazoz Kapaklarımız, Saklambaç Kuka oyunlarımız, Köşe Kapmaca, Mendil Kapmaca oyunlarımızı birlikte hatırlayalım mı?

Plastik arabalarımız vardı. Tavanından 1 metre uzunluğunda bir tel ile kumanda edilen. Uzaktan değil, yakından kumandalıydı
Mahallede ki arkadaşlarımızı ve arabalarımızı alır sokak sokak gezerdik arabamızla. Benim ki BMW oğlum bak nasıl hızlı gidiyor diye caka satardık yanımızdaki arkadaşımıza ( hızlı yürüyerek ). Sokak sokak gezdirdiğimiz arabamızı eve geldiğimizde ayakkabılığın hemen yanına park ederdik. Sokaktan, bir arkadaşımız çağırsa ona arabayı alayım mı diye? Sormadan da aşağıya inmezdik.
Çınlı Çınlı tekerleğimizi de unutmayalım…
Tek teker, 4 çeker zilli tekerlek işte karşınızda )
Maalesef resmin olduğu linki silmişler ancak bulunca sizlerle onu da paylaşacağım.
Gazoz kapaklarımız vardı. Gazoz kapaklarından aynen misket oyununda oynadığımız gibi “Dizmece” oynardık. Sokağın zemininin düzgün olduğu bir yer seçilirdi ve gazoz kapaklarımızı kaçarlık oynayacaksak zincir halinde dizerdik. Bu oyunda kafliğimiz bir “Taş” olurdu. Mermerden seçmeye dikkat ederdik. Çünkü mermerin yüzeyi kaygandı ve zor kırılıyordu. Bir de gazoz kapağının içine macun koyup arkasını düzlerdik. Yere “Yılan” adını verdiğimiz bir resim çizerdik kıvrım kıvrım olurdu yaklaşık 2metre uzunluğunda sonunda da yuvarlak bir alan olurdu. Amaç o kıvrımların dışına taşmadan parmağımızla macunlu gazoz kapağımızı sürerek hedefe ulaşmaktı. Amma yerle birleşik yaşamışız çocukken


Mendil Kapmaca oyunumuz vardı. Bu oyunda benim favorilerim arasındadır öyle ki üniversite mezuniyetimde bile teknenin üzerinde oynatmıştım arkadaşlarımı 2 grup haline ayrılırdık bu oyunda hızlı koşmaktan daha önemlisi ortadaki kaptandan mendili kaparken, karşıdakini yanıltıp onun çizgiyi geçmesini sağlamaktı. Kaptan 2 takımdan oyuncuların adını veya sıra numarasını söylerdi 2 oyuncu koşarak gelir ve mendil için savaşırdı. O zamanlar kâğıt mendiller değil hepimizin cebinde bayramlık beyaz kumaş mendillerimiz olduğundan bu oyun çok sık aklımıza gelirdi.
Mahallemizin kız çocuklarının oynadığı “İp Atlama” oyunu vardı. Uzaktan bize anlamsızmış gibi gelse de onlara “Uzun Eşşek” oynamamızın mantığını anlatamadığımız için fazlaca kızdıramazdık onları. Neyse anladığım kadarıyla anlatmaya çalışayım. 2 kişi yaklaşık 3metrelik ipin ucundan tutar bir kişide ortada durur çevrilen ipin üzerinden atlardı. İpin yere değmesi esastı. Ayağı ipe takılan oyuncu yanardı. Bu oyunda uzmanlaşan kızların ortaya 2kişi ile bile girip atladığı görüşmüştür. Hatta ip atlarken şarkı bile söylerlerdi. “Laleli Belkız içeriye gir kız, ipten atla kız…..” gibi
Lastik oyunumuz vardı ( Yanlış anlaşılmayayım kız arkadaşlarımızın… ). Bu oyunu ne yalan söyleyeyim hiç anlamamışımdır. Beyzbol gibi karışık gelmiştir bana 2 kişi uzunca bir lastiği karşılıklı ayaklarının arasında gererler ve ayaklarını açarlardı. Bir oyuncuda o lastiğin içine girip pozisyon alırdı. Pozisyon dedim çünkü olay gerçekten karışık, sol ayak dışarı sağ ayak içeri, 2 ayakla içeri girip çapraz hareketler yapma, 2 ayak içeride - 2 ayak dışarıda, tek ayak içeride sağ ayak ile sağ-sol yapma, 2 ayak yanyana birleştirip “kapalı” konumda durulup sağa ve sola atlama, lastiği bir ayak ile tutup diğerinin üzerinden geçirme gibi kompleks hareketleri zorlanmadan yaparlardı. Tabiki bu oyunları oynayan kız çocuklarının yaşlılıklarında kemik dayanıklıkları bugünkü çocuklara göre daha dayanıklı olacaktır, onu da belirteyim istedim. Birler, ikiler diye lastiği her turda yukarıya çeken basamakları olan bu oyun galiba sekizlere kadar gidiyordu. Daha ne kadar gittiğini bilmiyorum ama ya ben izlemekten sıkılıyordum ya da artık lastik çıka çıka boyun seviyesine geldiği için kızlar o kadarda zıplayamadığından oyun orada bitiyordu. Birde aralarında kavga ederlerdi hoooopp ikiler o kadar yukarı çıkmaz diye (sekizleri düşünerek…)
Lastik oyunu kızların en favori ve sembol oyunuydu. Hatta bizim oyunlarımıza iştirak etmek istediklerinde siz gidin lastik oynayın derdik. Ama doğruyu söylemek gerekirse onlarsız YakanTop oynamak hiç de zevkli olmuyordu.. Bu oyunu anlatımımda ki yardımları için eşime teşekkür ediyorum.
Bugünlük bu kadar… daha yazacak o kadar fazla oyunumuz varmış ki yazarken ister istemez düşünmeye başladım bu zamanın çocuklarının birlikte oynadığı, birşeyleri paylaşabildiği kaç oyun var diye.
Sizlerden ricam sizlerinde kendi mahallenizde oynadığınız çocukluk oyunlarınızı bizlerle paylaşmanızdır. Bizlere hoşça nostalji, çocuklarımıza ise eski oyunlarımızı anlatabilmek adına yazılarınızı bekliyoruz. Kurallara gerek yok anınız da olsa olur, özleminizde olsa olur…
Çocukluk Oyunlarımız -2 ‘de görüşmek üzere, sevgiyle güvenle kalın…
Saygılarımla
Dursun FERİKEL
By erkan on Eyl 25, 2007 | Reply
Benimde aklıma gelen bazı oyunlar var bende onlardan birini yazayım. İlk aklıma gelen 9 taş oyunu. Bu oyun kız ve erkek birlikte oynanabiliyordu, isteğe bağlı olarak gruplara ayrılınırdı. Dokuztane mermer taşını üst üste koyuyorsun ve belirli bir mesafeden 9 taşı devirmek için topu atıyorsun eğer devirirsen taşların hepsi ortaya dağılıyor ve ebe olan grup aralarında topu paslaşarak bize vurmaya çalışılıyordu muhtemelen bir kişinin peşine gidilirdi ki kolay olsun diye ama bizden diğerleri de taşları dizmek için uğraşırdı eğer dizerse grup sayı alırdı. Ahh nerde o eski günler
ERKAN ÖZCAN
By Gece Mavisi
By Anonim on Eyl 25, 2007 | Reply
Güvercintakla
Dörder kişilik 2 takım halinde oynadığımız güzel ama birazda sert olan bir oyundu. Bir takım elamanları kafaları bir araya gelecek şekilde çökerler ve kollarını birbirine sararak güç birleşiminde bulunurlardı. Diğer takım bunların üzerinde takla atarken amaç bu dörtlüyü çökertmek olduğundan, yatan gruptan en zayıf gördüğünüz kişi tarafına ve bir hayli sert olarak atlanırdı. Çünkü takımı çökertemediğinde kendinin yatacağını bilen oyuncular var güçleri ile oyuncuların üzerine düşer ve onları çökertmeye çalışırken altta olan dört arkadaş ise var gücü ile çökmemek için direnirlerdi. Bizim zamanımızda 1967-1977 yılları arasında mahallemizin en favori oyunlarından biriydi Güvercin Takla.
By Seçil Ferikel on Eyl 25, 2007 | Reply
Benim çocukluğumda erkek çocukları tel arabalarla oynarken, biz kız çocukları da hele-hop denilen şimdiler de nerdeyse hiçbir kız çocuğunun elinde göremediğim plastik bir çember ile oynardık.
Hele-hop yuvarlak büyükçe bir çember oyuncakdı. Oyunda çember önce ayak bileklerinde çevrilmeye başlanırdı ve o çevrilirken sayılır boyuna kadar devam ederdi. Çember düştüğünde ise sıra diğer oyuncuya geçerdi. Ne güzeldi o zamanlar mahallede ki herkes birbirini tanırdı, bizler de güvenle oynardık sokağımızda.
By Kürşat Yıldırım on Eyl 25, 2007 | Reply
Selam Kardeşim,
Kendimi biraz yaşlı gibi hissettim hani bizim zamanımız derken inan daha birkaç yıl öncesine kadar bizde oynardık bu yazdığın oyunları, ama şimdi bu koca köyün içinde kendimizi bile unuttuk. Gerçi her ne kadar unuttuk desekte arkadaşlarımızla paylaştığımız o güzel günlerden aklımızda kalan birkaç oyun var tabi, favori oyunlarımız şunlardı:
Mesela: YERDEN YÜKSEK , ELİM SENDE , KÖR EBE ve daha birsürü oyunlar oynardık.
Umarım şimdiki çocuklarda aynı oyunları oynama fırsatı bulabilirler. Belki şimdiki çocuklar daha şanslıdır, belki de bizim zamanımızdakiler ama ne olursa olsun ben o günleri yaşadığım için ve öyle çocukluk geçirdiğim için kendimi şanslı sayıyorum.
By Murat Usta on Eyl 27, 2007 | Reply
Benim çocukluğumda gazoz kapaklarıyla oynardık. Yola tebeşirle bir yılan çizer sonrada çizgilerin üzerine gelmeden kapakları yılanın başına ulaştırmayı denerdik ki…
Hiç beceremedim.
By Aynur Dikbıyık on Eyl 30, 2007 | Reply
Çocukluğumu düşününce ki bayağı gerilere gitmem gerekti…:)))) İlk aklıma gelen oyun çamurlarla oynamamızdı. Çamurdan ev ,bebek, tabak çanak yapardık erkek kardeşlerimizde sopalarla bir alanı çevirirlerdi orası bizim oyun evimiz olurdu…. Plastik turuncu bebekler vardı zaten baska bebek türüde yoktu ki o zamanlarda sürekli ona elbiseler dikerdik.. Babam ağlayan saçlı bebek getirmişti de yurtdışından Allahım olay olmuştu mahallede, bizim mutluluğumuzu tahmin bile edemezsiniz.. Saçları bile vardı…:)))) sonraları birdirbir, mendil kapmaca, istop, yakartop, körebe oynayarak büyüdük. Oynadıgımız her oyunda en az üç kişi olması gerektiği için takım ruhu olurdu. Şimdiki çocuklar tüm oyunları klavye ve ekranla oynuyor ne kötü… Bazen diyorum ki evet teknoloji ilerleseydi ama sosyal hayatımız hep o zamanlarda kalsaydı…. Elleri, yüzleri, kıyafetleri çamurlu dört tane çocukla uğraşan annemin halini düsünemiyorum bile..:)))) Harika gunlerdi…
By Şükrü Çelebi on Eki 10, 2007 | Reply
Senin gazoz kapakları koleksiyonunu bilmeyen yoktur herhalde Dursun:) Bende koleksiyon olacak kadar yoktu ama yinede benimde gazoz kapaklarıyla dolu anılarım vardı herkes gibi. Yalnız benim telli arabamın bir özelliği vardı; uzun uğraşlar sonunda ben onu bir cabrio’ ya dönüştürmüştüm. Her dönemim öyunları güzel tabii ki ama sanki bizimkiler daha eğlenceli ve kalabalıktı, yalnızlıktan uzaktı.
By ÇİLEK on Eki 18, 2007 | Reply
Keşke hep çocuk kalıp çocukça oyunlar oynayabilsek.
By Anonim on Eki 30, 2007 | Reply
70 li yılların başında bir laklak modası vardı.Ozamanlar 15 yaşının ozerinde olanlar iyi hatırlarlar,sokaktaki çocuktan başka kahvedeki oturanından tutunda hastenedeki doktorun eline kadar herkeste bir laklak hastalığı vardı.70 cm lik bir bir ipin iki ucuna asılmış pinpon topundan biraz daha büyük kemik gibi sert 2 top.İpin ortasında yüzük gibi bir halka, tak elinin serçe parmağına başla sallamaya, toplar bir altta bir üstte birbirlerine vurur sizde sayarsınız 1,2,3,4….100,101…… sonra canhıraş bir feryat top kaymış bileğinize vurmuştur.
Büyük ihtimal ile çatlak veya kırık, eğer yanlızca çarpma ise şanslısınız ama ne kadar şanslı olursanız olun yinede bu çarpma, o elinizi bir ay kullanamayacağınız demektir. Bilhassa büyük şehirlerde büyük tutku haline gelen bu laklakların büyük sakatlanmalara neden olduğunu gören yetkililer toplatma kararı çıkardılar ve çok kısa süren laklak oyunu tarihteki yerini aldı.
En karlı çıkan’da herhalde bu icadı yapan kişi veya kişiler olmuştur.Böyle kısa bir sürede rekor denecek bir para kazandılar.
By Dursun FERİKEL on Şub 28, 2008 | Reply
Çocukken çarpışan arabalara binmek için Fatih Vatan Caddesindeki Lunapark’a giderdik. Şimdi o Lunapark’ın yerinde Migros var
Cebimizdeki 3kuruş parayla ancak bir çarpışan arabaya binerdik ama sadece bunun için 40 dakika yol yürürdük. O yürüyüş boyunca 5dakikalık sürüşümüzün nasıl olacağını “ballandıra ballandıra” anlatırdık birbirimize:) Şöyle yapacağım, böyle yapacağım diye. Lunapark’a vardığımızda hemen binemezdik çarpışan arabalara. Çünkü küçük olduğumuzdan hemen sıra kapamazdık. 1-2saat heyecanla beklerdik. Birde beklerken kendimize araba seçerdik. Şu siyah araba daha hızlı, şu araba daha iyi dönüyor ben bunu alacağım diye
Halbuki hepsine aynı voltajda elektrik geliyor!! hiç bir farkı yok ki
Olsun biz yinede kendi seçimimizi yapardık. Ne seçim ama zil çaldığı gibi bir araba kapmak için fırlardık hangisini kaparsak…
Arabaya bindiğimiz gibi hemen bir hedef seçerdik kendimize sürekli ona çarpardık tam işin en zevkli anına geldiğimizde zil çalardı. Birden her taraftan arabayı kapmak için insanlar adeta hücum ederdi. Bizde son bir gayretle direksiyonu sağa sola sallardık belki mevcut hızla:) bir iki manevra daha yapabiliriz diye. Arabadan ayrılış hüzünlü olurdu tabiki, bir çocuğun tüm parasını verip de aldığı ve yiyemeden elinden düşürdüğü dondurması gibiydi bu ayrılış.
Sonra tekrar mahalleye dönüş yolculuğu başlardı 40 dakikalık o yolda hiç susmadan 5dakikalık çarpışan arabadaki marifetlerimizin anlatımı olurdu. Görseniz tüm çocuklar sanki F-1 sürücüsü Schumacher olmuş o kısacık sürede. Anlat anlat bitmezdi tüm yol boyunca. Tabiki bir de mahalleye varıldığında Lunapark’a gelmeyenlere anlatılırdı o 5 dakika ve yaşananlar. Akşama kadar
İşte çocukların bir güzelliği de şu ki;
Tad almayı ve o tadı paylaşmayı gerçekten çok iyi biliyorlar. Bizler ise zamanla yaşımız ilerledikçe bu özelliği kaybediyoruz galiba. İster doyumsuzluk deyin ister tatminsizlik deyin 5 dakikalık mutluluğa sadece 5 dakikalık birşeymiş gibi bakıyoruz.
Halbuki “o an” boyunca değil, yaşanan mutlulukla mutlu olmak en güzelidir.
Unutmayalım ki ; Anlar geçici anılar kalıcıdır.
Çocuklar gibi şendik deriz ya işte bu öyle birşeydir.
Dursun FERİKEL
By Tamer YILMAZ on Şub 29, 2008 | Reply
Lunapark deyince benimde aklıma bir sürü sigaraların olduğu bir alana atmaya çalıştığımız 3 adet halka geliyor. Ne zaman babam lunaparka götürse yalvarırdım adama “Ne olur baba halkalardan atalım ne olursun” diye. E babalar kıramaz asla çocuklarını. Ne kadar konsantre olsamda ne kadar hiza alsamda bir türlü o sigaraları tam ortalayıp halkanın içine alamazdım. Sanırım heyecandan elim titrerdi. İyi ki o zaman heyecanlanmışım iyiki o sigaraları asla kazanamamışım. Belki hiçbir zaman sigara içmeyişimin nedeni o budur. Birde çok küçükken babama çikolata alması için ısrar etmemin ardından babamın son parasını bana çikolata almak yerine bağımlı olduğu sigarayı almak için harcamasının neticesinde o gece uyuyamadığını ve sigarayı bıraktığını annemden öğrendiğimde babalık ne demek çok daha iyi anladığımı hatırlıyorum. Belki artık babam elimden tutup beni lunaparka götürmüyor ama yaşadıklarımızla anılarıma yaptığım yolculuklarda an ve an o günleri yaşamama neden oluyor. Anılarımızı anı yapan sevdiklerimizle paylaşımlarımız değil midir. Saygılarımla…
By Ulviye Yılmaz on May 3, 2008 | Reply
1965 senesinde sizlere göre çok uzun bir yaş ben 7 yaşlarındaydım onun için sizin hatırlamanız imkansız koyunun dizinden çıkan bir kemik vardı adına aşık kemiği derdik gider kasap amcalardan ister, sonra onları düz bir taşa sürter düzeltince de düz düşmesi için başlardık oynamaya, iddaya girer kim kazanırsa yenilene istedigini yaptırırdı aynı yazı tura gibi bir oyundu ama adı AŞIK ATMACA idi… Aaaah ah nerede çocuklugum kaybettim hiç anlamadan…
Sevgiyle kalın,
ULVİYE YILMAZ
By Genco on May 20, 2008 | Reply
Bir hayli oyun yazılmış buraya, benim de aklıma bunlar dışında pek birşey gelmedi ama ben de yaptığımız bir etkinlikten bahsedeyim sizlere.
Define arayıcısı modunda hepimizin kafası önünde, semtteki mahalle aralarında dolaşırdık. Bulduğumuz parayı aramızda bölüşürdük. Fazla kişi toplamazdık etrafımıza ki bulduğumuz parayı bölünce bize birşeyler kalsın diye
Kaç kere para buldunuz derseniz belki 1, belki 2 ama çooook seferler attık para arama uğruna
)))
Biz küçükken 2-3 arkadaş toplanıp para aramaya çıkardık
Aynı şekilde gazoz kapağı da toplardık bu aramalarda ancak onda hesaplar ayrıydı, herkes bulduğunu kendi torbasına koyardı. Hele “Kınık” markalı gazoz kapağı bulduk mu havalara uçardık. Arama tarama oyunlarımızdan aklıma gelenler bu kadar. Umarım bende birşeyler katabilmişimdir bu yazıya…
By Arslan Küçükyıldız on Tem 1, 2008 | Reply
Merhaba,
Yere açılmış kuyuların içindeki taşlarla oynana bir oyunumuz vardı. Mangala, Amen, Emen ve benzeri adlarla oynanan bir oyundu. 4-6-8 veya 9 kuyu ile oynanabiliyordu. Kuyulardaki taşlar birer birer göçürülüyor, tek veya çift ola durumuna göre sayı alınabiliyordu. Taşlar veya kurumuş keçi kıkı ile oynanabiliyormuş. Bilgisi olanlar varsa lütfen aşağıdaki siteyi ziyaret etsinler.Bu konuda araştırma yapıyorum. Bilgileriniz işime yarayabilir.
Seamlar. Arslan Küçükyıldız
http://mangala.blogcu.com/
By hazal on Şub 22, 2010 | Reply
bu vatanın oyunları ve yemekleri çok güzeldir ve yurdumuzu çok sevmeliyız hepimiz bir gün öleceğiz bu vatannı değerini bilmeliyiz.
By şenol bayram on Mar 5, 2010 | Reply
Ankaranın sokaklarının yamalı pantolanlar gibi olduğunu keşfetmiştik tornet şöförlüğü zamanlarında.uçurtmalar,Ankaralı tabiriyle çıtalılar yapardık.up uzun kuyruklu..önceleri mahallemizde uçururduk…sonraları ağır bir sorumluluk bilincinndeküçük bedenlerimizle ,uçurtmayı vurmasınlar filmindeki ceza evi müdürüne inat Ulucanlar cezaevi etrafında belki
İçerdekilere bir umut olur umuduyla,mesaisi bol paydossuz uçurtma nöbetlerinde.ilkokul sıralarına kadar kundura ayakkabılarımız olmamıştı bizim,yırtıldığında iğde,keçi boynuzu ve kırık leblebi ile takası olan plastikten ayakkabılar..oyunlarımız ve oyuncaklarımız vardı bizim aile bütçesine zararı olmayan…gazoz kapakları.sigara kağıtları.en pahalılarıydı misket…kazandığında bi çanta dolusu dolan.atış birinciliklerim vardı arkadaşlar arasında.
Gezini,arpacığını kibrit kutularından yaptığımız zararsız kağıt külah mermilerle dolu sniper larımızda.
By gizem on Haz 8, 2010 | Reply
bence süper oyunlarmış beeeeeeeee
By seçil on Ara 30, 2010 | Reply
O kadar geçmiş üzerinden ağlıyacam şimdi.Bende bütün gün sokakta oynardım.Acıkınca anneme gider elime bi salçalı ekmek alır tekrar sokaga çıkardım.Bütün gün oyun şimdi kızımı parka bile çıkaramaz oldum kendi başına…..
By NEX-5N on Kas 17, 2011 | Reply
Ben uzun bir süre bu web sayfasında değil, kabul … Ancak böyle önemli bir konu olduğunu görmek için başka bir sevinç ve pek çok, hatta profesyoneller tarafından göz ardı. Olası sorunları insanların daha duyarlı hale getirmek için teşekkür ederiz.